İnsanlar, belli yaşa kadar sürekli bahaneler ve suçlamalarla hayatlarındaki ve kendilerindeki eksiklikleri, yanlışları örtbas etmek için bir çok şeyi kullanırlar

 

Aile, çevre, yaşanılan çoğrafya ve bir çok daha şey...

 

Bunlar gençlik dönemi ağırlıkla her yaş ve her dönem hayattaki mutsuzluk ve başarısızlıkları açıklamak için kullanılır ve  türlü bahanelerin en geçerli kaynakları olurlar. Başarısızlık ve mutlusuzluk sebeplerimiz olarak aile, çevre ve coğrafya hep bir şekilde bahanedir bizim için.

 

Orta yaşlara doğru giderek bahaneler üretme çabası daha azalır ve insan görece kendine döner ve kendinde aramaya başlar sorunların kaynağını ve başarısızlık ve mutsuzluk sebeplerini.

 

Er ya da geç bu dönemle birlikte anlaşılan temel şey, çevre ve coğrafya bir yana aile bahanesinin çok anlamsız ve gereksiz olduğudur hayatımızdaki başarısızlık ve mutsuzlukları açıklamada.

 

Evet, anne ve baba buna ek olarak kardeş ve akrabalar hayatımızı çok derinden etkileyecek şeyleri bize verirler, özellikle 20 yaşlarına kadar, ama 18-20 yaşından sonrası için aile ve kardeş bahane olmaktan çıkacak kadar uzaklaşmış olmalıdır hayatımızdan.

 

Burda temel şey, bizim hayatımızdaki maddiyatla olan ilgili şeyler kısa paradır ve paraya saygı duymayan ebeven çok azdır.

 

20'li yaşından itibaren ailesine karşı maddi becerilerini ve gücünü gösteremeyen herkes başarısızlık ve mutsuzluğunun kaynağı olarak dönüp dolaşıp anne baba ve kardeşleri gösterirler ve işin acı tarafı bu yaparken de ebeven parası yerler/yeriz.

 

Bu çelişkili durumu maalesef hepimiz dönem dönem yaşıyoruz ve maalesef bunu sürekli yapanlarımız da var ortaya yaşa hatta ölene kadar.

 

Oysa eğer bir ailede ebevenler sizi psikolojik hastalıklara yakalanacak örseleyip istismar etmemişse ve size belirli imkanları, kaynakları sağlamışsa o ebeveyn ve kardeşlere söyleyecek pek sözünüz olamaz.

 

Çünkü; ortalama 20 yaşından sonra her sağlıklı birey zamanını çok disipli ve çalışkan şekilde üretmeye ve para kazanmaya ve hatta paylaşacak kadar çok şey kazanıp bununla beraber kendini ruhen ve bedenen ailesinden daha fazla eğitecek kadar zamana ve imkana sahiptir.

 

Bu bizim gibi ekonomik krizlerde boğuşan bir üle için bile geçerlidir.

 

Yani zamanını akıllı telefon veya kafelerde veya arkadaşlarıyla dışarda veya evde odasında boş boş harcamadan başarılı işler yapabilecek şekilde verimli kullanmak 20 yaşını geçmiş her birey için gayet mümküntür.

 

Bunun aksini iddia etmek pek mümkün değil.

 

O zaman, özgürleşmenin ve iyileşmenin temel yolunun aile ve çevre bahanesinden kurtulmak olduğunu hepimiz görmemiz gerekir.

 

Bu özgürleşmeyi ve iyileşmeyi de sadece maddi olarak da görmemek gerekir. Zihninden ailesiyle olan kavgasını, beklentisini ve tüm eleştirisini atan her birey büyük bir yükten de kurtulmuş demektir.

 

Bunu başarmak çok zordur evet; çünkü aile bahanesi herkes için en kolaydır ve giderek bir alışkanlık halini alır çoğu zaman ve her zayıf ve başarısız mutsuz ruh maalesef ilk önce aile bahanesine sarılır. Tıpkı her sahtekarın ilk önce vatanseverlik ve dine sarılmayı seçmesi gibi bu coğrafyada..

 




Hayatta bazı noktalar vardır; oralara vardığımızda, geçmişe dönüp bakınca yaptıklarımızın sonucunda her şeyi berbat ettiğimizi görür ve sonrasında hayatamıza bu şekilde bundan sonra nasıl devam edeceğimizi düşünür durur ve bu süreçte hayata devam etmek bizim için adeta bir işkenceye dönüşür.

 

Bu baş edilmesi çok zor bir süreçtir ve insanı bir çok yol ayrımına getirir ve genelde maalesef bir tür depresyon denerek geçiştirilir. Oysa kişinin kendisiyle geçmişiyle herşeyiyle yüzleştiği son derece buhranlı ve dramatik bir süreçtir.

 

Bu zamanlarda kişinin kendisine ve çevresine dair suçlamaları artar ve kendimize veya çevremize ruhsal ve fiziksel zarar verecek kadar kontrolden çıkabiliriz.

 

Bu durumda üç tane yol çıkar karşımıza; ya kendinizle yüzleşir daha iyi olmak yolunda yaptığınız hataları da telafi edip yeniden hayatımızı ve kaybettiklerimizi kazanmaya çalışırsınız veya her şeyi daha kötüleştirecek agresifliğe başvurup ciddi psikolojik sorunlara ve bağımlılıklara bulaşırız veya üçüncü seçenek olarak tamamen her şeyi bırakıp  bir koyvermişlik ve kaybetmişlik hissiyle hayatı algılar ve iyice dağılırsınız. Buna loserlık da deniyor veya tükenmişlik sendromu da...


Bu zor süreçte, birinci seçenekte her şeyi yeniden inşa etmeyi seçseniz de uzun bir süre "keşkeler" sizi bırakmaz bu pişmanlık hissiyle epey bir sıkınrı yaşarsınız. Bu pişmanlıklar ve keşkeler sürecinde, hem pişmalığı hem de keşkeleri kafanızdan çıkarmanız mümkün. Bu çok zor gözükse de yapabilirsiniz. Bunun için bir kaç temel noktayı anlayıp sindirmeniz gerekir.

 

Her şeyden önce, olup biten her şeyde tek sorumlunun kendinizin, çevreniniz veya başkasının olduğu duygusundan kurtulmalısınız. Mevcut durumunuzu potansiyelinizin ve çabalarınızın sonucu olarak görüp daha iyi bir pozisyonda olmanızı sağlayacak kadar yetkin ve akıllı olmadığınızı görmelisiniz.

 

Bu yüzden de kendinizi akılsız veya beceriksiz olarak ta suçlamamalı ve tüm olanların sizin geçmişten o ana kadar edindiğiniz hayat tarzınızın ve kapasitenizin bir doğal sonucu olarak görmelisiniz.

 

Başarının ve mutluluğun bu kapasitenizin ve çabanızın yeterliliğine, yani size bağlı olduğuna inanıp şimdiye kadar olan tecrübelerinizden daha iyi hamleler çıkarabileceğinize daha çok gelişebileceğinize ve daha verimli işler yapabileceğinize ve zor zamanlarda insanlarla kavga etmeden de süreçlerin yönetilebileceğine inanmalı ve sabırlı olmayı başarmanız gerektiğine inanmalısınız.

 

Sonuçta geldimiz nokta bizim geçmiş tercihlerimizin sonucu oluşuyor ve bizi memnun olmadığımız en kötü sonuca sürükleyen davranışları bizler bilerek seçiyoruz.

 

Daha sakin, akıllı, faydalı ve daha makul tercihleri en zor zamanlarda yapmayı da başaramıyorsak zaten hayatta mutluluğu ve başarıyı hak etmediğimizi düşünmeliyiz.

 

Kendimizi bu anlamda yargılamaktan vazgeçip gelişmenin ve değişmenin yollarını aramalı ve yeni başarı yolları bulmaya ve insanlarla olan ilişkilerimizi daha iyi hale getirmeliyiz.

 

İnsanlarla olan ilişkimizi geliştirmenin en geçerli yolu ise onlarla daha az kontak kurmak ve daha az konuşmak ve daha az yargılamaktır.

 

Üstüne gittiğiniz hiç bir insanla başarı ve mutluluğa varamazsınız.

 

Sadece biraz çenemizi tutup aradaki mesefayi açmaya ihtiyacımız var.

 

Yeri ve zamanı olmayan sözleri etmekten kaçınmalı ve tartışma anlarından uzaklaşmalıyız.

 

Bu uzaklaşma anlarında ise düşüncelerimizi iş hayatımıza odaklamalıyız.

 

Çünkü iş ve para kriz anlarında veya sonrasında bize her zaman lazım olacaktır.

 

Bu yüzden zor zamanlarda kendimizi müzik, içki, gezi veya başka şeylerle oyalamamalı ve kazanç getiren şeylere odaklanmalıyız.




Sosyal meyda ve internet çağı insanları daha önce görmediğimiz kadar çok farklı çılgınlıklara ve aşırılıklara sürükledi...

 

Her gün insanlığını kaybetmiş yeni insanlar görmek artık çok sıradan bir şey oldu.

 

Diyebilirsiniz ki; "bunlar daha önce de vardı sadece görünür değillerdi"

 

Elbette haklısınzı varlardı ama bu boyutlarda ve bu kadar cesur değildiler.

 

Para, şöhret ve güç peşinde; toplum ve çevre hayatını hiçe sayan, yaptığı bir çok eylemde doğadan, toplumdan ve insanlardan çalarak, her şeye zarar verecek şekilde tüketim ve teknoloji bağımlısı aşırılıklar ve çılgınlıklar peşinde koşan insanlar uzun zamandır vardı, ama bu seviyede cesur ve kalabalık değillerdi toplumda.

 

Bir seferde 10 kişilik yemeği yiyip bunu pişkin pişkin anlatıp video yapanalar.

Yolda yürürken kaldırımdaki ağacı kıranlar.

Trafikte bir birine silahla saldırıp veya ölesiye birbirini dövenler.

Ya da eline silah alıp sırf içindeki geçmişinde biriktirdiği nefret ve travmaları ile edindiği kendi ideolojisi için bir topluluğa dalıp insanları tarayıp öldürenler.


Buna, plastik kirliği dünyada yaşamı zehirleyip her türlü doğal yaşamı yok edecek seviyeye geldiği halde elinde kamera ve bir rulo plastikle ağaçları sarıp kendince sözde doğal hayat içinde ev yaptığını sananı da, hayvanların işkence yapılarak üretildiği endüstriyel bir sömürü aracına dönüştürüldüğü örneğin bir tavuğun kafes içinde sadece 1 a4 kağıt kadar boyutlu alanda demir teller üzerinde yaşatılıp işkence çekerek bu şekilde ömürünü tamamlatıldığı bir dünyada, yetmiyormuş gibi şehirden kaçıp doğaya gidenin de şehirden aldığı pilici doğada havalı yöntemlerle pişirip bunun videosunu çektiği ve internette izlenmek için bu türlü saçmalıkları kolayca bir video kamera önünde yaptığı bir dünya.


Hepsi bir şekilde dünyaya daha çok zarar vermek için varlar ve bu şekilde yaşıyorlar.

 

Asıl soru da burda şu; bu insanları hangi ebecenyler nasıl ve hangi ilkelerle yetişrdi ve bu sınırsız özgüvenli toplumsal sömürüyü ve tüketim çılgınlığını yapmaları için gereken paraları kazanmalarını sağlayarak şekilde bizler bu insanlara destek oluyoruz ve neden konunun kökenlerini tartışmıyoruz.


Artık dünyaya ve hayata ve topluma zarar vermenin sıkalası çok genişledi.

 

Eskiden diktatörlerin ülkeleri keyiflerine göre savaşa sürükleyip 10 milyonları canine öldürtdüğü veya aç bırakıp vatanlarından sürdüğü, tamamen hukusuz bir dünya vardı, şimdi ise daha farklı şekillerde insanların hayatları mahvediliyor. 

 

Esas direkt sömürü aracının ilk sırasında hayvanların ve doğanın olduğu bu yeni düzende, insanların daha çok iş ve tüketim alışkanlıkları ile sömürülüp adeta gönüllü olarak köleleştirildiği ve kendi hayatlarının kendilerine mahvettirildiği ve buna ek olarak daha az savaşlarla ama daha teknolojik savaşlarla çok hızlıca insanların canice öldürüldüğü bir dünya var. 


Dünyaya ve insanlara verilen zararın biri bin para oldu. 

 

İşin kötüsü eskilerden bu zararlara zoraki katılım vardı, şimdi ise herkes bunun bir gönüllü birer parçası adeta ve fanatikçe bu yeni düzenin piyonu oluyorlar.


Bu denli kendi hayatını ve dünyayı umursamayan insanların ağırlıkla çoğunluk olduğu bu yeni düzende tek bir amaç var. Herkes ünlü zengin ve imtiyazlı olmak istiyor.

 

Sıradan insanların bu denli aktif ve cesur olup, güç, şöhret ve para için her şeyi gözü dönmüş şekilde tüketip herşeyi yakıp kendine en geniş ve refah yaşam alanını her anlamda açma isteği gerçekten ürkütücü boyutlara erişti.

 

Kutuplardaji karda bile plastik var.

 

Oysa gelinen noktada büyük bir kesimin aslında mutlaka karşı çıkıp eleştireceği ve engellemeye çalışacağı her şey maalesef sezsizce seyredildiği bir dönem bu.

 

Ve kalan azınlığından çoğu zaman bu büyük çoğunluk gibi olma isteği de duyması asıl acı olan şey. Çünkü hepimiz para ve güce çok daha inanıyoruz.

 

Ukrayna çoçukları bisiklet sürerken füzelerle sırf bir  paranoyası uğruna öldüren Putin'in  Gazze'de öldürülen çocuklar için duyar kastığı ve bu saçmalığın sorgulanmadığı ve eleştirimediği bir dünyada yaşıyoruz artık. Herkes haklı herkes duyarlı.

 

Bunun tek suçlusu elbette Putin ve Netenyahu veya diğer siyasiler olamaz.

 

Dünya geçirdiği evrimle matbaadan radyoya, radyodan-tvye, tvden- internete internette-online videoya ve şu anda da online videonun en kaba ve sorumsuz biçimine yani dikey videolara esir olmuş durumda.

 

Şu an, dünyada insanlar savaşlardan, çevre felaketlerinden,  yoksulluktan ölürken veya pandemi gibi global olaylardan fakirleşirken bir global uyuşturucumuz var artık. İnsanlar dikey ve yatay videolarla daha çok dans, eğlence, aşırılık, tüketim ve saçmalık videosu tüketmekle ve kalan zamanlarını yorumlarda birbiriyle kavga etmekle harcamakta ve buna ara verdiklerinde ise havyanların  daha çok sömürlmesine ve işkence edilmesine sebep olacak şekilde daha çok et daha çok farklı lezzetli yemek yemek veya bunların arayışıyla meşgul oluyor.

 

Yani "8 saat çalış 8 saat uyu 8 saat kendi bakımına ve gelişimine zaman ayır" kuralı modern insan için kırıldı. Artık çalışma zamanı dışında her şey bir ekrana bakmaktan ibaret yemer yerken veya yatakta uyurken bile.

 

Oysa ne acı değil mi?

 

İnsanlık internet ile anlık görsel ve işitsel iletişimin en kolay ve en hızlı yolunu bulmuşken ve bilgiye en kolay şekilde; baskı kitap ve metin peşinde koşmadan ulaşabilecek bir seviyeye gelmişken, bunu da her gün insanlığın yararına kullanabilecekken neden oturup aynı zırva şeyler için bu eşsiz teknolojiyi harcıyor.

 

Daha çok eğlenmek için...

Veya...

Kıskançık, ego, zenginlik ve şöhret yüzünden evet.

 

Peki, bunlar kaç yıl yaşayacağı bile belli olmayan bir canlı için en nihai amaç olabilir mi dünyada?

 

Asla.

 

Peki neden insanlıktan çıkmak için ısrarla bu yollara tevessuül ediyoruz ve bu yolda olanlarada sınırzı ilgi gösteriyoruz?


Hayatınızdan ve kendinizden hiç memnun değilsiniz ve kendinizi iş, özel, hayat, aile, arkadaşlık ilişkileri gibi manevi ve maddi bir çok diğer alanda sürekli yargılıyor, beğenmiyor, başarısız olarak görüyor ve bunu bir an önce bunu değiştirmek istiyorsunuz. 

 

Ya da hepsinde görece mevcut "iyi" bir hayatınız var ama, bunu daha iyi yapmak ve hayatın işleyişini malum o tabirle; "hayatın sırlarını" öğrenmek istiyorsunuz.  Bu amaçla bir şekilde bu konuların "kişisel gelişim" başlığı altında kitaplarda toplandığını öğrendiniz ve bir kişisel gelişim kitabı alıp okumaya karar verdiniz ve büyük bir değişim veya gelişim hevesiyle alıp okumaya başladınız...

 

Peki hiç bu kitapların olası kötü etkilerinin de olabileceğini veya sizi eski siz olmaktan bir anda çıkarıp, geçmişteki mevcut görece iyi halinizden de edip ve mevcut  sorunlarınızdan daha büyük sorunları kendinize yaşatacak şekilde yeni ve zor bir sürece sokabileceğini düşündünüz mü? Elbette hayır. Çoğumuz böyle düşünmedik.

 

Ya da şöyle sorabiliriz, sizin bu kitaplar hakkında hiç eleştirel bir yazı okuduğunuz veya bilginiz var mıydı bu kitapları okumaya başlamadna önce? Çevrenizden veya sosyal medyadan duyacağınız bir kaç abartılı tavsiye veya tam tersine karalama şeklinde kötüleme dışında muhtemelen kendi çabanızla araştırmanız yoktu. Çünkü bu alandaki ünlü yazar veyayaşam koçu olarak adlanrılan kişilerin oluşturduğu, son derece abartılı iyimser içeren bu "kişisel gelişim algısı"na kapılmıştınız ve bir an önce başarılı ve mutlu olmanın sırlarını öğrenmek istiyordunuz.

 

Bu alanda yazan yazarlarında zaten kitapları çok satan yazarlar olduğu için sizden  başarılı ve mutlu saydığınız için, daha doğru öyle gözüktükleri için, bu algıyla dab kişisel gelişim kitapları okuyup başarısız olma ihtimalini yani aksini düşünemeyecek bir düşünceye kapılmış şekilde ve bu alandaki kişilerin sözlerine ve söylenen herşeye inanmaya hazır oluyorsunuz ve kitap okurken bu böyle devam ediyor.

 

Sonuç olarak, eğer bir dönem bu kitapları ve bu insanları kendinize bir tür kurtarıcı, psikolog, yaşam koçu olarak görüp okuduysanız veya şu an okumaya başlama aşamasında iseniz, size tamamen kişisel tecrübelerimden hareketle objektif ve yapıcı eleştirel bir dille yazdığım Halbuki Hayat... ( Kişisel Gelişimin Kusurları ve Yan Etkileri ve Gerçek Gelişim) adlı bu kitabı okumanızı veya bu sitede paylaşacağım yazıları da takip edip okumanızı tavsiye ediyorum.

 

Çünkü o kitaplarda öğrendiklerinize tamamen inanmamanızı ve "Halbuki Hayat..." derken  yani "gerçekte hayat"ın o kişisel gelişim kitaplarında da anlatıldığı şekilde de olmadığını, tamamen 10 yıllık kişisel gelişim kitapları psikolojili tecrübelerimden edindiklerimi sonrasında uzunca analizlerden süzerek sizlere aktarıyor ve Gerçek bir gelişim nasıl olabileceği konusunda yani kendi kendine gelişim konusundaki fikirlerimi sunuyorum.  

 

Bununla beraber gerçek bir gelişimin nasıl olması gerektiğini kitabımın sloganı olan Kişisel Değil Gerçek Gelişim başlığı altında sizlere sunuyorum.

Not: Kitap redaksiyon sürecindedir en kısa zamanda e-kitap olarak burda yayınlacaktır.

Halbuki Hayat kitabı yazarı - Ömer VURAL


Her insan, genetik özellikleri sonucu veya aile ve çevre koşulları içindeki etkiler yüzünden bir başka insana göre daha üstün özelliklere veya farklı yeteneklere veya yargılara sahip olabiliyor.

 

Baskıcı bir ailede büyüyen daha empati sahibi olabiliyor veya ailesi eğitmen olan bir çocukk okulda daha başarılı olabiliyor. Bunlar her insandan insana göre farklılaşıyor.

 

İnsanlar bu tür ailesel ve çevresel yetişme şekli yüzünden çok fazla çaba sarf etmeden edindiği artı özelliklerine kanıp kendini yterli veya üstün görüp diğer yönlerden kendini geliştirmeye ve hatta eleştirmeye bile gerek duymuyorlar ve hatta eleştirilince çok öfkeleniyorlar.


İşin en kötüsü başka eksik yönlerini geliştirmeyen kişi, var olan mevcut iyi ve yeterli saydığı özellikleri ile giderek narsistik bir zihine bürünüyor ve bu özellikleri ile başka insanlara üstünlük kurmaya, onları yargılmaya veya aşşağılamaya çalışıyor. Oysa kendisine baktığınızda çok fazla  temel değer ve becerilerden yoksun olduğunu da görebiliyorsunuz. Bunu kendiniz içinde aynı şekilde düşünebilirsiniz.


Eğer aile ve çevresinden de biride bu kişiyi bu  eksik açılardan değerlendirip, onu bu eksikleri ve narsistik yanlışlar konusunda iyice uyarmıyorsa veya kişinin kendisi de bunu kendi kendine fark etmiyorsa , kişi tamamen bir kaç temel özelliği olan, ama diğer insani yönleri ve becerileri ile sonra derece sınırlı, yetersiz ve hatta epey görgüsüz, kaba, beceriksiz ve kıskanç bir kişiliğe bürünebiliyor. 

 

Bunu aynı şekilde bir çok yönden çok iyi insan olup ama beceri edinmeyen insanlar içinde düşünebilirsiniz. Örneğin kişi çok iyi yetiştirmiştir kendini değerler açısında ama alet kullanamıyordur veya ev işi bilmiyordur veya çok fazla çekingen ve korka olabilir.


Mesela kişi çok iyi, dürüst, güvenilir, yardımsever ve duyarlı bir insan olabilir, ama temelde korkak ve ekngen bir insansa ve cesaretini geliştiremişse sosyal konularda çok eksik bir insan olacaktır.

 

Çünkü, bu iyi insan ondaki bu iyi yönlere fazlaca odaklanıp, kendini yeterli ve donanımlı görecek hatta bunlar üzerinden sürekli iç dünyasında övünecek, ama korkak ve asosyal bir insan olarak önemli durumlara harekete geçemeyecek risk alamayacka ve öylece kalacaktır.

 

Bizler insanlar olarak sürekli gelişmek zorunda olan canlılarız, doğa ve insanlarla olan ilişkimizi en uygun ve faydalı hale getirmek için ise kendimizde bulunan iyi yaptığımız ve bildiğimiz şeylerle övünmeyi bırakmak ve eksik ve kendimize ve doğaya ve topluma zararlı olan özelliklerimize odaklanmalıyız.

 

Aksi takdirde sürekli narsistik yani kibirli ve rekabetçi bir insan olmaya başlar ve bu yolda hem kendimze hem çevre ve doğaya hemde insanlara karşı kaba ve gereksiz davranışlar sergileyip onlara zarar verebiliriz.

 


Ülkemizde son dönemde sokakta, evde hatta kamusal özel alan olan her yerde gördüğümüz ve medyada yer yer tvlerde de gözükecek ve sosyal medyadada çokça gördüğümüz üzere bir öfkeye kapılma, öfke ile saldırmaya veya öfke ile sorunları çözmeye çalışma durumu var.

 

Bu yer yer hepimizin başına geliyor ama bazıları bunu bir destur edinmişe benziyor.

 

Özellikle gücü ve konumu başka bir kişiye göre daha artı durumda olan insanlarda bu yersiz öfke saldırılarını görüyoruz.

 

Ailede veya ikili ilişkilerde veya kamusal alanda çok fazla öfkeli insan var.

 

Bu neden oluyor diye baktığımızda çoğusunda aşşağılık kompleksini yenme veya yaptığı haksızlıı gizleme amaçları taşıdığını görüyoruz.

 

Toplum olarak ilk okul 4 terk eğitim ortalaması olan bir ülkeyiz ve IQ ortalamamızda maalesef gerizekalılık sınırına kadar düştü ve malum ülkede 20 yıllık iktidar kaynaklı bir adaletsizlik ve hukuksuzluk düzeni var. Bunun sonucunda insanlar özellikle kadın cinayeti işleyen erkekler hem cahillikleri hem de kabahatlerini örtme hemde aşağılık kopmleksine kapılarak öfke nöbetlerine giriyorlar ve sorunları öfke ile ve şiddet ile çözmeye çalışıyor.

 

Bunun en bariz örnekleri erkeklerin kadınlara uyguladığı veya annelerin çocuklarına uyguladığı şiddet ve zorbalık durumlarnd agörebiliyoruz.

 

Kendini aklamak çabası ile öfkelerine sınır koymadan, yaşadıkları aşşağılık kompleksinin de bir gereği olarak insanlarımız çok fazla koyrat, kaba, şiddet yanlısı ve çirkin davranış ve ifadelere başvuruyorlar.

 

Oysa bunun karşısındaki insanla değil kendisiyle alakalı olduğunu insanın anlaması ve kısa zamanda kendine öfkeyi bir ilişki yönetme yöntemi olarak almaması gerektiğini anlaması gerekir. 


Bunu anlamayan insan kısa sürede bu yöntemle ilerlediğini düşünse de uzun vadede kaybeden ve hatta büyük bedeller ödeyen taraf olacaktır.


İkizler burcu insanları malum büyük bir alay konusu ve hatta hedef tahtası olmuş durumdalar.

 

Gelen geçen diğer tüm burçlar sırayla oklarını atıyor ve şeytan taşlıyorlar adeta..

 

Peki gerçekten İkizler burcu insanları insanların bu kadar şikayet ettiği kadar değişken, tutarsız veya güvenilmez birisi mi?

 

Şimdi olaya şu ana açıdan bakmakta öncelikle fayda var. 

 

Bir tarafta İkizler burcu insanı var ve karşısında ikizler burcu olmayan büyük bir kesim var.

 

Yani farklı diğer buçlardan olan şikayet edenler insanlar var İkizler burcu insanından...

 

Ne diyorlar suçlamalarında özellikle bakalım

 "ikizler çift karakterli veya çift kişiliklidir" "ikizler dengesizdir"

 

Yani bu farklı burçtan insanların gözlemlerine göre bu insanlara karşı İkizler iki karakter hatta çok ayrı iki kişilik türü davranış ve tepkileri gösteriyorlar.

 

Nedir bu muhtemel iki kişilik türü :

1. Kişilik tipi : Son derece uyumlu, iyi, fedakar veya samimi olan kişilik davranışları

2. Kişilik tipi ise, birincinin tam tersi veya bunları hiç göstermeden saldıran veya kızan veya kavga eden tip.

 

Peki nasıl oluyorda ikizler insanı bu iki zıt kutup arasında gidip gelebiliyor eğer borderline kişilik bozukluğu hastası değilseler?

 

Burdaki tek olası çıkarım şu;  siz İkizlerle 1. kişilik tipinde tanıştınız veya birlikte olmaya olmaya karar verdiniz. Yani, ikinci seçenekte tanışmanız pek mümkün değil veya kaldı ki ikinci kişilik modu dediğiniz o beğenmediğiniz modda tanıştıysanız ve sonrasında o 1. kişiliğe geçtiyse o zaman şikayet etmemeniz lazım; çünkü iyi ya tam bir melek oldu sizin için... Ha siz melek sevmiyorsanız o başka konu.


Sonuç olarak, burdan şu temel sonuç çıkıyor sevgili ikizler olmayan ve ikizlerden çok şikayet eden arkadaşlar, sorun sizde, siz bencil, duyarsız, kaba ve sorumsuz hatta kötü olan burçtansınız.

 

Neden mi?


Çünkü kendinizin bu kötülüklerinizi gizlmek için İkizleri kötülüyorsunuz ve onu çift karakterli ve dengesiz olarak göstererek kendizi örtbas ediyorsunuz.

 

Çünkü ikizler sabredip senin de onun kadar sorumlu, duyarlı ve fedakar olabileceğini düşündü ve sabırla bunu görmeye çalıştı, ama sen ısrarla onun bu susup anlamanı beklediği noktalarda hiç birşey yapmadın fedakar ve duyarlı bir eş veya arkadaş olmayı hiç istemedin; çünkü doğanda da bu yok ve nihayet İkizler bunu anlayıp kullanıldığını görü bunun senin yüzüne patlayarak vurduğunda şok oldun ve o zaman sen onun iki kişilikli olduğunu düşünmeye başladın. Çünkü kalkıp kendini itiraf etmen ve ne kadar kaba saba bir dünyanın olduğunu anlatman senin için alınacak bir risk değildi.


Hayır, güzel kardeşim İkizler olarak o normal tek kişilikli sadece senin gibi sorumsuz, bencil ve kaba birine tahammül edeceği noktayı aştı ve sana kendini anlatmaya başladı.

 

Aslında bilmeniz gereken temel gerçek bu İkizler burcu hakkındaki...

 

İkizlerin fedakarlığını, romantizmini ve samimiyeti anlayana örnek mi istiyorsun. Rahşan Ecevit... İkizler burcu siyasetçi şair eşi Bülent Ecevit'i öldüğünde tabutunu kmlerce omuzunda önde taşıdı....

 

 Bir dip not daha ikizler burcundan en çok şikayet edenler kendilerinden en çok şikayet edilenlermiş..